Prof.Dr. Abdulkadir GÜLLÜ Yazdı: ÖĞRENDİKLERİMİZ HAYATIMIZA DEĞER KATAR

Prof.Dr. Abdulkadir GÜLLÜ Yazdı: ÖĞRENDİKLERİMİZ HAYATIMIZA DEĞER KATAR

İnsani Değerler Derneği Genel Başkanı Prof.Dr. Abdulkadir GÜLLÜ dikkat çeken bir köşe yazısı kaleme aldı.

İşte Prof.dr. Abdulkadir Güllü'ün Yazısı

Bir şeyi öğrenmenin birden çok yolu vardır. Bu öğrenme; işiterek, görerek, okuyarak, aileden veya çevreden yaşayarak ya da aklederek olabilir. Öğrenmenin; alınan eğitim, zorunlu aile birlikteliği ve yaşanılan ortamlar dışında, oluşan ya da oluşturulan sosyal çevreler veya töre yoluyla aktarımları da olabilir.

Arif nihat Asya “Biz abdest almayı kitaplardan okuyarak öğrenmedik, büyüklerin eline abdest suyu döke döke öğrendik” diyor. Bu çok arifçe bir anlatımdır. Burada ailenin ve çevrenin verdiklerinin ve aileden öğrenilenlerin ne kadar derin izler bırakacağı ve kalıcı olacağı çıkarımı yapılabilir. Bu örnekten de anlaşılacağı üzere; güçlü bir topluluğun güçlü bir aileye, güçlü bir bireye ve kişiliğe dayandığı çok açık şekilde görülmektedir.

Genç olanlar, hayatı dolu dolu yaşamış tecrübelilerden dinleyerek veya risk alıp bizzat yaşayıp test ederek öğrenme yolunu seçebilir. Neticede, aslolan öğrenmektir. Bir Alman atasözünde; “Tecrübelilerin tecrübesinden istifade ediniz, onlar tecrübeyi bir bedel ödeyerek kazandılar size bedava verirler.” denmektedir. İşin akla uygun olanı, bu seçeneği tercih etmektir. Gelin görün ki; gençler için ateşin yakıcı olduğunu bizzat test etmek bazen daha cazip gelebiliyor.

Öğrendiğimiz her şey; bir yönüyle kalan ömrümüzde daha iyi bir yaşam sürmemize rehberlik ederken, diğer yönüyle de insanlarla, hayvanlarla, tabiatla, kısacası yaşadığımız çevreyle ilişkilerimizi düzenler.

Bütün öğrendiklerimizin arka planında, bize değer katacak bir gaye olmalıdır. Bu gaye; özet olarak iyi bir insan olmaktır. Yaşarken iyi bir iz bırakmak, sonrası için hoş bir şekilde anılmaktır. Chuck Palahniuk’un dediği gibi,
Herkes ölür. Amaç sonsuza kadar yaşamak değildir. Amaç, geride sonsuza kadar yaşayacak bir şey bırakmaktır.

İşte bu kararı veren insan, bundan sonrasını iyi planlamalıdır. Biz dünyaya geldiğimizde, algımıza ve anlayışımıza bağlı olarak, bir şekilde mamur ya da harap edilmiş bir dünya bulduk. Bu dünya, bizden evvelkilerin bize mirasıdır. Bu miras elbette, kısa bir zamanda oluşmuş veya sadece sınırlı sayıda bazı insanların eseri değildir. İnsanlık alemi bu oluşum ve değişime fert fert, millet millet, dönem dönem katkı sunmuştur.

Şimdi sıra bizdedir. Koskoca dünyada “ben ne yapabilirim ki” demeden, elimizin erdiği, gücümüzün yettiği, dilimizin döndüğü her ne var ise, olumlu yönde katkı vererek sorumluluğumuzu yerine getirmeliyiz. Kendimiz yeterli bir güç değilsek o zaman niyet ve amaç ortaklığı olanlarla birlikte olup gücümüze güç katmalıyız.

Özellikle dünyamızın geldiği bu sıkıntılı evrede güzelliklerde, fayda üretmede bir araya gelmek çok daha anlam ve değer ifade etmektedir. Vereceğimiz katkıyı asla küçümsemeden hayat felsefesi haline getirmeliyiz. Mesele şahsi hesaplar, maddi çıkarlar, nefsani tatminler olmamalıdır. Kendimizden başlayarak ve iyi niyetli insanlar olarak çoğalabildiğimiz kadar çoğalmalı; iyilikleri de çoğaltabildiğimiz kadar çoğaltmalıyız. İnsanlıkta büyümek ve iyiliği büyütmek için çaba sarfetmeliyiz.

“Her şey azdan çoğalır. “ ve “Tane taneye eş olur, tane bir kazan aş olur” sözleri ve benzerleri başlamayı, birlikteliği ve ileri gitmeyi teşvik eden güzel düşünceler ve ifadelerdir. Bu gibi ifadeler bir tecrübenin söze dönüşmüş formatıdır ve boşa söylenmemiştir.

“Her hareket bir adımla başlar.” Her insanın kendisini ifade edeceği, kendisini değerli addedeceği ve kendisini oraya ait hissedeceği en az bir yeri olmalıdır. Bu yer elbette bir mekan desteğinde, güzel insanların birlikteliğiyle anlam kazanacaktır.

Hiçbir zaman tek akıl çok akıldan büyük olamaz. Şüphesiz ki bu birlikteliklerin, akıl ve düşünce destekli, millete ve memlekete hizmet amaçlı birliktelikler olması ve doğru hedeflere yöneltilmesi gerekir.

Ve açıkça bilinmelidir ki, önceliklerimiz; hala tam ve iyi keşfedilmemiş insanımız, tarihe derin izler bırakmış ve nice kardeşçe duyguların paylaşıldığı milletimiz ve sevgi sıcaklığında bir huzurun özlemini yaşadığımız, kadim kültürlerin otağı, ülkemiz olmalıdır. Tarihte büyük medeniyetlerin, özellikle de insanlık ayıbı olmayan bir geçmişin mensupları olarak, bugünün insanlarına ve gelecek nesillere güzel şeyler bırakmak zorundayız. Ülkemizin gelişmesi ve kalkınması için teknolojisinden sanatına, şiirinden edebiyatına her ne alanda faaliyet gerekiyorsa bir şekilde işin içine dahil olmalı ve katkı sunmalıyız.

Herkesin içinde hali hazırda fark ettiği ya da yakın gelecekte fark edeceği bir yeteneği vardır. Onları ortaya çıkarmak ve o yolda temayüz etmiş bu istidadı doğasına uygun bir esere dönüştürmek ciddi bir hedef olarak seçilmelidir.

Dünyayı hep başkasının mamur etmesini beklemek tahrip etmesine de göz yummak olur. Mutlaka fert fert yapacağımız görevlerimiz olmalıdır. Audrey Hepburn’un dediği gibi, “Bahçeye bir fidan dikmek, yarına inanmaktır“. İslam’ın yüce peygamberi “Bugünü yarına eşit olan ziyandadır” diyerek bizi hem maddi hem manevi bir uğraş ve gayret içersinde olmaya yönlendirmektedir. Bize verilen ömrü rutin bir yaşayışla tüketmek ve aklımızı en üst seviyede kullanmamak, yaratılış gayemizden uzak yaşamak ve sorumluluğumuzu yerine getirmemek olur.

Bu dünyada, kim olduğumuzdan bağımsız olarak çalışmamızın, gayretimizin karşılığı bize yüce Rabbimiz tarafından verilmektedir. Sadece geçmişimizle, varisi olduğumuz değerlerimizle, atalarımızın eserleriyle gurur duymakla yetinemeyiz. Her ferdin kendi vazifeleri de vardır, penceresinden bakarak biz de taşıdığımız Türk kimliği ile tarihe mal olacak ve gelecek nesillerin istifade edeceği güzellikler bulmak, yapmak ve yarınlara bırakmak zorundayız. Helen Keller’in ifadesiyle: “Bu dünyada hiçbir kimse; mutluluğu üretmeden, tüketme hakkına sahip değildir.

O halde bir hayırlı faaliyetin içinde olmak, ucundan tutmak ve onu iyi bir yere taşımak için her duyarlı insanımızı göreve davet ediyoruz.

Yazımı yüce ve son peygamber Hz. Muhammed’in güzel bir sözüyle bitireyim, “Toplumun efendisi topluma hizmet edendir”.
İyilikten hoşnut olmak; hem iyilik yapmayı hem iyi muamele görmeyi kapsar. Ne mutlu bu duyarlılığı gösterenlere, ne mutlu güzel düşünce ve davranışları paylaşanlara ve ne mutlu iyilik için yarışanlara. Sağlıkla, hoşlukla kalınız değerli dostlar...

Prof.Dr. Abdulkadir GÜLLÜ
İnsani Değerler Derneği Genel Başkanı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.